BOŞANMADA MANEVİ TAZMİNAT

5/8/202412 min read

BOŞANMADA MANEVİ TAZMİNAT

I-Genel Olarak.

Boşanmada manevi tazminat TMK m.174/2 hükmü ile özel olarak düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre: “Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”. Boşanma davası neticesinde, boşanan tarafların maddi olarak zarar görmelerinin yanı sıra aynı zamanda, kişilik hakları da zarara uğrayabilir. Hayatın olağan akışı içerisinde zaten eşleri boşanmaya sürükleyen nedenler aynı zamanda kişilik haklarını da zedeleyerek tarafların acı ve elem içinde kalmasına neden olmaktadır. Diğer tarafın manevi tazminat talep etme hakkı, eşlerin kişilik haklarının ihlal edilmesinden sebep duydukları bu ıstırap ve kederin biraz olsun hafifletilmesini sağlamak için düzenlenmiştir.

Boşanma davalarında manevi tazminat talebi şahsa bağlı haklardandır. Ancak taraflardan birinin kısıtlı veyahut ehliyetsiz olması durumunda kimseler için vasinin görüşü alınmak suretiyle vesayet makamının izni ile dava açılabilir. TMK m.174’e dayanarak talep edilecek manevi tazminat istemleri sadece boşanma davasının tarafları için mümkündür. Örneğin çocuklar için istenecek manevi tazminat talepleri genel hükümlere göre istenebilecektir. Boşanma davası neticesinde manevi tazminat talebi olması durumunda hâkim ayni veya nakdi bir bedel ödenmesine karar verebilir. Yani boşanma davası neticesinde gündeme gelen manevi tazminat talebi malvarlığına yönelik bir haktır.

II-Boşanmada Manevi Tazminatın Koşulları.

Boşanan taraflardan birisinin, diğerinden manevi tazminat talep edebilmesi için, MK. md. 174/II göre koşulların mevcut olması gerekmektedir. Eğer, söz konusu bu koşullardan her hangi birisi veya birden fazlası bulunmazsa, boşanmada manevi tazminattan söz edilemez. Medeni Kanun ve Borçlar kanununda manevi tazminata ilişkin başkaca düzenlemeler de mevcuttur. Medeni Kanun’daki boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin olarak düzenlenen bu hükümler, Medeni Kanun’un 24. maddesinde ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde düzenlenen manevi zarar hükümlerine nazaran özel hüküm niteliğindedir.

Yargıtay Kararı - HGK., E. 2017/1940 K. 2020/227 T. 26.2.2020

‘’…Yasa hükmüne (TMK m.174/2) göre, manevi tazminat istenilebilmesi için öncelikle maddi tazminatta olduğu gibi talep, bir boşanma kararı, tazminat yükümlüsünün kusurunun varlığı ve ayrıca kusurun tazminat isteyen eşin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıması gerekmektedir. Kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf lehine manevi tazminata hükmedilebilmesi için tarafın kusursuz ya da daha az kusurlu olması gerekmektedir…’’

A-Taraflar Boşanmış Olmalıdır.

Boşanma sonucunda boşanmaya sebep olan kusurlu taraftan kişilik hakkı saldırıya uğrayan ve dolaysıyla kişilik hakları zarar gören tarafın tazminat talebinin kabul edilebilmesi için her şeyden önce, tarafların boşanmasına mahkemece karar verilmiş olması gerekmektedir. Bu hususa kanun koyucu, MK. md. 174/II’ de “Boşanmaya sebep olan olaylar...’’ ifadesiyle dikkat çekmektedir. Doktrinde bazı yazarlar bu ifadeyi mahkemenin verdiği kararın kesinleşmesi olarak anlasa da burada kast olunan, mahkemenin vermiş olduğu kararın kesinleşmesi değildir. Burada kast edilen husus, boşanma ve manevi tazminat talebinin beraber olarak mahkemeden talep edildiğinde, hâkimin, önce boşanma kararını vermesi daha sonra da boşanmaya sebebiyet veren davalı tarafın kusurlu davranış veya davranışlarının boşanan davacı tarafın şahsiyet haklarına her hangi bir zarar verip vermediği konusunda hususunda karar vermesidir. Ayrıca, boşanma davası kesinleştikten sonra da, TMK. md. 178 göre, boşanma sonucunda manevi zarara uğramış olan taraf, koşulları mevcutsa diğer taraftan bir yıl içinde de manevi tazminat talebinde bulunabilir.

B-Manevi Tazminat Talep Eden Tarafın Kişilik Hakkının Boşanma Sonucunda İhlal Edilmiş Olması Gerekir.

Tek başına boşanma kararı, boşanan taraflara karşı taraftan manevi tazminat talep etme hakkı vermez. Boşanma halinde manevi tazminatın söz konusu olabilmesi için, boşanan taraflardan davacı tarafın kişilik hakkının boşanmaya sebep olan olaylar neticesinde zarar görmüş olması gerekir. Ancak, boşanmaya sebebiyet veren olayların manevi tazminat talep eden tarafın kişilik hakkını ihlal edip etmediğin tespit edilmesi de, her zaman mahkeme için çok kolay bir iş değildir. Zira, her olayın kişilerin duygusal yaşamlarında bıraktığı iz ve etki bir birinden farklılık gösterir. Keza, kişilerin acı duyma eşiği, duygularını dışarıya yansıtma biçimi ve olaylardan etkilenmesi de, genellikle kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Dolayısıyla, boşanmaya sebebiyet veren olayların boşanan davacı tarafın kişilik hakkını zedelediğinde ortaya çıkan manevi tazminat miktarının hesaplanmasında, ortak ve standart kıstasların tespit edilmesi, işin mahiyeti gereği genellikle çok zordur. Kanun koyucu, Eski Medeni Kanun’dan farklı olarak (EMK. md. 143/II), Yeni Medeni Kanun’da, kişilik hakkının “ağır surette’’ ihlali koşulunu aramamıştır. Boşanma sonucunda kusursuz veya az kusurlu olan davacı tarafın kişilik haklarının ağır surette ihlal edilmesi ve bundan dolayı da davacı tarafın manevi zarar görmesi, kusurlu tarafın sorumlu tutulmasından ziyade, manevi zarar miktarının hesaplanmasıyla ilgili bir sorundur. Eğer, boşanan taraflardan boşanmaya sebebiyet veren tarafın kusurlu davranışıyla, manevi zarar gören tarafın uğradığı manevi zarar arasında uygun bir illiyet bağı kurulmuşsa, bu takdirde, kusurlu taraf sorumlu demektir. Manevi tazminat doğması için ayrıca bir de kişilik hakkının ağır surette ihlal edilmesine gerek yoktur.

C-Boşanmaya Sebep Olan Kusurlu Tarafın Davranışın Karşı Tarafın Kişilik Hakkına Zarar Vermiş Olması Gerekir.

Boşanmada kişilik hakkı ihlal edilen taraf, karşı taraftan manevi tazminat talebinde bulunabilmesi için, ayrıca, boşanmaya sebebiyet veren tarafın kusurlu olması da gerekmektedir. Buradaki kusurdan kasıt, boşanmaya sebep olacak yoğunlukta olan kusurdur. Diğer bir ifadeyle, Medeni Kanun’da ön görülen kusura dayalı boşanma sebepleri sonucunda, boşanan kişinin kişilik haklarının ihlal edilmiş olması gerekir. Kanun koyucu, Yeni Medeni Kanun’da, kusurun niteliği hususunda her hangi bir ayrıma gitmemiştir. Çünkü burada aranan kusur, hâkimin boşanma kararını vermesine yetecek derecede olan kusurdur.

Davalının kusurunun özel ağırlığı, daha önce de ifade edildiği gibi, manevi tazminatın hükmedilmesine ilişkin olmayıp, daha ziyade, tazminat miktarının hesaplanmasıyla ilgili bir sorundur. Doktrindeki bazı görüşler, kanun koyucunun MK. md. 174/II’ de hukuka aykırılık unsuruna yer vermediğini, bunun yerine boşanmanın kesinleşmiş olması şartını aradığını savunmaktadırlar. Ancak daha önce ifade ettiğim gibi, kanun koyucu, ilgili kanun maddesinde hukuka aykırılığa ve dolayısıyla boşanmaya sebebiyet verenin kusuruna dolaylı olarak işaret etmiştir. Ayrıca, bizim hukukumuzda, boşanma nedenleri Medeni Kanun’da sınırlı sayıda sayılmış ve bu sebeplerin ekseriyeti de zaten boşanan tarafların kusurlu olmasına bağlanmıştır. Ayrıca, bu görüş esas alınırsa, kusur ehliyeti olmayan boşanan tarafları da manevi tazminat ödemeye mahkûm etmek gerekir ki, bu tür bir yaklaşım kusur sorumluğunun sınırlarını aşar. Kanun koyucu, MK. md. 174/II’ de, manevi tazminat isteminde bulunan tarafın kusursuz yada az kusurlu olmasından da bahsetmemiştir. Bence kanun koyucunun bundan bahsetmemesi, bir eksiklik de değildir. Çünkü tazminat hukukunun genel ilkelerinin (BK. md. 49. vd.) ve MK. md. 174/I’ in kıyas yoluyla uygulanması sonucunda, kusursuz veya az kusurlu olan tarafın uğradığı bir manevi zararı varsa, boşanmaya sebep olan kusurlu taraftan, her zaman manevi tazminat talebinde bulunabilir. Yeter ki, manevi tazminat talebinde bulunan tarafın kusuru, ortaya çıkan zararla karşı tarafın kusurlu fiili arasındaki uygun illiyet bağını kesecek yoğunlukta olmasın.

D-Uğranılan Manevi Zararla Boşanmaya Sebep Olan Kusurlu Tarafın Davranışı Arasında Uygun İlliyet Bağının Bulunması Gerekir.

Davacının kişilik haklarına zarar verdiğini iddia ettiği ve boşanmaya da sebep olan karşı tarafın kusurlu davranışı, manevi zararın uygun bir sonucu olmalıdır. Eğer, boşanan davacı tarafın uğradığı manevi zararla, boşanma olayı arasında uygun illiyet bağı yoksa, bu taktirde, boşanan davalı tarafın manevi tazminat ödemesine gerek yoktur. Örneğin, boşanan taraflardan birisi, boşandıktan sonra, boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlardan dolayı değil de, işlerinin kötü gitmesinden kaynaklanan üzüntüden dolayı psikolojik bir rahatsızlık geçirmişse ve bu rahatsızlığından dolayı da boşanma kararı kesinleştikten sonra bir yıl zarfında karşı taratan her hangi bir manevi tazminat talebinde bulunmuşsa, bu tazminat talebinin ret edilmesi gerekir. Zira, bu örnekte anlatılan olayda, boşanan tarafın düşmüş olduğu psikolojik rahatsızlık durumuyla boşanmaya sebebiyet veren olaylar arasında uygun illiyet bağı anlamında her hangi bir nedensellik yoktur.

Ancak, bazı boşanma sebeplerinde, boşanma sebebiyle boşanan tarafın uğradığı manevi zarar arasında uygun illiyet bağı kurmak kolaydır. Örneğin, eşin zina etmesinde, eşin cana kast etmesinde veya pek fena muamelede bulunmasında, bu nedensellik bağı kolayca kurulacaktır.

III-Boşanmada Manevi Tazminatın Talep Edilme Usulü.

Boşanmaya kusuruyla sebep olan ve dolayısıyla da karşı tarafın manevi zarar görmesine neden olan taraf, neden olduğu bu manevi zararı tazmin etmek zorundadır. Kural olarak, manevi zarara uğramış olan taraf, manevi zararını ya karşı tarafla anlaşarak, ya da dava yoluyla bu zararının karşı taraftan talep ederek giderebilir. Eğer, manevi zarara uğrayan kusursuz veya az kusurlu olan taraf, manevi tazminat talebinde bulunmamışsa, mahkeme tarafından bu konuda resen herhangi bir karar verilemez. Dava yoluyla maddi tazminatın talep edilmesi konusunda, 22.1.1988 Tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’ndan önce, öğreti görüşlerinde ve yargı kararlarında her hangi bir fikir birliği yoktu. Yargıtay, verdiği içtihadı birleştirme kararında, ‘‘boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra dahi kabahatsiz eşin boşanmaya neden olan olaylara dayanarak manevi tazminat davası açabileceğini‘‘ ifade etmiştir. Eski Medeni Kanun yürürlükte iken, Yargıtay’ın vermiş olduğu bu İçtihadı Birleştirme Kararı ile hem farklı uygulamalara son vermiştir hem de hak arama özgürlüğün önündeki bir engeli ortadan kaldırmıştır. Bu tartışmalar, Yeni Medeni Kanun‘un yürürlüğe girmesiyle, artık anlamını tamamen yitirmiştir. Zira kanun koyucu, Yeni Medeni Kanun‘da, manevi tazminatın boşanma davasıyla birlikte veya ayrı olarak talep edilebileceğine ilişkin olarak doğrudan doğruya bir düzenleme öngörmemesine rağmen, bu konuya maddi tazminatın talep edilmesinde de olduğu gibi, dolaylı bir çözüm getirmiştir. Zira, Kanun koyucu, MK. md. 178’ de, ‘‘Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zaman aşımına uğrar‘‘ şeklinde düzenlemeyle, evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan manevi tazminata ilişkin dava hakkının da, davanın kesinleşme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde zaman aşımına uğrayacağını düzenlemiştir.

IV-Boşanmada Manevi Tazminatın Miktarı.

Kişilik hakkında meydana gelen zararın hesaplanması, işin özelliği gereği, maddi zararların hesaplanmasına göre genellikle daha zordur.

Zira ihlal edilen kişilik haklarının herhangi bir piyasa değerinin olmaması, ve kişilerin bu değerlerinin ihlalinde duydukları açı ve elemin kişiye göre çok farklılık arz etmesi, manevi zararın miktarının hesaplanmasını da doğal olarak zorlaştırmaktadır. Nitekim bu düşüncelerden hareket eden kanun koyucu da, MK. md. 174/II‘ de‚ ‘‘boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir‘‘ diyerek, bu konuda hakime geniş bir taktir yetkisi tanımıştır. Kanun koyucu, Medeni Kanun‘da manevi tazminat için uygun miktar paranın ödenmesinde hangi kriterlerin dikkate alınacağına ilişkin olarak herhangi bir kural öngörmemiştir. Kanunda bu konuda ayrıntılı bir düzenlemenin ve somut kriterlerin olmaması, önemli bir eksiklik olarak da değerlendirilmemelidir. Çünkü, hakim, uygun miktarda tazminatı belirlerken, BK. md. 49’ de öngörülmüş olan kıstasları da kıyas yoluyla uygulayarak, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını dikkate alarak, hakkaniyete uygun bir manevi tazminat miktarına hükmedecektir.

Hukuk Genel Kurulu 2014/936 Esas, 2016/597 Karar,

‘’… Yerel mahkemece; tarafların İstanbul gibi pahalı bir şehirde yaşadıkları, takdir edilen manevi tazminatın orantısız olmadığı, zenginleştirmeye neden olmayacağı, davacı kadının uzun yıllar boyunca davalının kusurlu davranışlarına maruz kaldığı, kusursuz olan kadının yaşam şartları, paranın alım gücü ve ekonomik koşullara göre takdir edilen manevi tazminat miktarının uygun olduğu gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davalı- davacı (koca) vekili temyize getirmiştir.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık; tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları ile kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırının ağırlığı dikkate alındığında, TMK’nun 174/2. maddesi uyarınca davalı kadın yararına takdir edilen
200.000,00 TL manevi tazminatın fazla olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Somut olayda, 1979 yılından beri evli olan ve yetişkin iki çocukları bulanan taraflardan davalı kocanın genç yaştaki sekreteri ile ilişkiye girerek evini terk etmesinin, evlilik birliği devam ederken başka bir kadından çocuk sahibi olmasının, bu durumun her ikisi de öğretmen olan ve eğitim camiasında tanınan çiftin çevrelerince duyulmuş olmasının ve sadakatsiz davranışların uzun yıllar boyunca devam etmiş olmasının TMK’nun 174/2. maddesi anlamında kadının kişilik haklarına saldırı oluşturacağı her türlü duraksamadan uzak olup, davacının yaşadığı olayların ve aldatılmış olmanın verdiği üzüntü ve utanç duygusu nedeniyle ruhsal dengesinin bozulduğu, sosyal çevresinde onur kırıklığı yaşadığı açıktır. Bu durumda, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, yaşam koşulları ve paranın alım gücü de dikkate alındığında, yerel mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarı yerinde ve dosya kapsamına uygundur.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, takdir edilen manevi tazminat miktarının tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına nazaran orantısız ve çok olduğu, yerel mahkemece verilen direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen sebeplerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir
Açıklanan bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
S O N U Ç : Davalı- davacı (koca) vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA…’’

V-Boşanmada Manevi Tazminatın Ödenme Biçimi.

Medeni Kanun‘da manevi tazminatın nasıl ödeneceği açıkça düzenlenmiştir. MK. md. 176/II‘ göre, ‘‘manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez‘‘. Bu düzenlemeden de kolayca anlaşılabildiği gibi, manevi tazminat bir defada, toptan olarak, parayla hak sahibine ödenecektir. Dolayısıyla, manevi tazminatın ayni olarak ödenmesi kanunen mümkün değildir.

Yargıtay Kararı - HGK., E. 2014/416 K. 2015/2631 T. 18.11.2015

‘’…4721 sayılı TMK’nın 176. maddesi; “Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.

Manevî tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez…’’

Boşanmada hükmedilen manevi tazminata ilişkin düzenleme, esas itibariyle, tazminat hukukunun amacına daha uygun bir düzenlemedir. Zira, tazminat alacağı, zarar görenin mal varlığının aktif kısmında yer alan bir alacaktır. Bu alacağın irat olarak değerlendirilmesi, işin özü gereği doğru olmazdı. Keza, maddi tazminat alacağı ile manevi tazminat alacağının hukuksal niteliği birbirinden de farkı değildir. Zira, her iki tazminatı doğuran hukuksal sebeplerin farklı olması, sonuç olarak, ortaya çıkan tazminat alacağının hukuksal niteliğinin farklı olduğu anlamına gelmez. Ayrıca, olması gereken hukuk açısından, manevi tazminat alacağının tarafların ekonomik durumları veya aralarında anlaşmaları gibi hususlar dikkate alınarak, taksitler halinde ödenmesinin düzenlenmesi yerinde olur.

Burada akla gelen diğer bir soru, manevi tazminatın ayni olarak ödenip ödenemeyeceğidir. Eğer, boşanan taraflar, aralarında anlaşıp, manevi zarara uğrayanın zararının tazmin edilmesinde ödeme aracı olarak bir malın mülkiyetinin devredilmesini kararlaştırmışlarsa, bu takdirde, kanımızca, hâkimin tarafların bu kararını onaylaması gerekir. Ancak, boşanan taraflar, manevi zararın nasıl ödeneceği hususunda her hangi bir anlaşmaya varmamışlarsa, bu durumda, hâkimin manevi tazminatın sadece parayla bir defada toptan olarak ödenmesi yönünde bir karar vermesinden başka seçeneği yoktur. Aksine bir çözüm, kanuna aykırı olur.

VI-Boşanmada Manevi Tazminatta Zaman Aşımı.

Kanun koyucu, boşanmada manevi tazminat için ayrı bir zaman aşımı süresi öngörmemiştir. MK. md. 178‘ de ön görülen bir yıllık zaman aşımı süresi, manevi tazminat talebi için de geçerlidir. Daha önce ifade ettiğimiz sebeplerden dolayı, kanun koyucunun hem zaman aşımı süresi olarak bir yıl görmesi, hem de evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları arasında zaman aşımı süresi bakımından her hangi bir ayrım yapmaması isabetli olmuştur.