TAŞINMAZ MALİKİNİN SORUMLULUĞU

12/2/202414 min read

TAŞINMAZ MALİKİNİN SORUMLULUĞU

  1. TAŞINMAZ MALİKİNİN SORUMLULUĞUNA GENEL BAKIŞ

Türk Medeni Kanunu 730. Maddesinde düzenlenen taşınmaz malikinin sorumluluğu özen gösterme borcunun ihlali ile ortaya çıkabilen bir kusuruz sorumluluk hali olarak tanımlanmaktadır. İlgili kanuni düzenleme şu şekildedir.

‘’Bir taşınmaz malikinin mülkiyet hakkını bu hakkın yasal kısıtlamalarına aykırı kullanması sonucunda zarar gören veya zarar tehlikesi ile karşılaşan kimse, durumun eski hâline getirilmesini, tehlikenin ve uğradığı zararın giderilmesini dava edebilir. Hâkim, yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan zararların uygun bir bedelle denkleştirilmesine karar verebilir.’’

Bu bağlamda yerleşik Yargıtay’da yerleşmiş içtihatları ile ortaya koymaktadır ki; taşınmaz malikinin sorumluluğunda kusur aranmamaktadır. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 5.2.2014 tarihli 2013/14345 Esas 2014/1495 Karar sayılı ilamında ‘’…6098 sayılı Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nun 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz…’’ şeklinde hüküm kurarak kusursuz sorumluluğu ortaya koymuştur. Dolayısıyla; mülkiyet hakkı ile kişiye tanınan hakların sınırlarının ihlal edilmesi sebebiyle başkalarına zarar verilmesi veya böyle bir zarar tehlikesinin ortaya çıkması halinde taşınmaz malikinin sorumluluğu gündeme gelecektir.

Taşınmaz maliki, mülkiyet hakkına sahip olduğu taşınmaz üzerindeki haklarını kullanırken, yasanın çizdiği sınırlar içerisinde bu hakkı kullanması gerekmektedir. Yasanın verdiği hakkın sınırlarını aşan malik adına bu davranışı nedeniyle TMK 730. Maddesinde düzenlenen sorumluluk doğacaktır.

TMK.730. Madde uyarınca malikin sorumluluğunun oluşması için, malikin mülkiyet hakkını yasaya aykırı kullanması gerekiyorsa da bazı hallerde malikin davranışı mülkiyet hakkının yasal sınırları içerisinde kalmasına ve hukuka aykırı olmamasına karşın malik bunun sonucunda ortaya çıkan zararlardan da sorumlu olacaktır. Ancak burada kullanımın yerel adetlere göre uygun ve taşkınlığın da kaçınılmaz olması, sorumluluğun ortaya çıkması adına mutlaka gerekmektedir.

Bu durumda her ne kadar malikin davranışı hukuka uygun olsa da fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi sonucunda bu durumdan zarar gören kişinin zararını gidermekle yükümlüdür.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 10.4.2003 tarihli 2002/9071 Esas 2003/2900 Karar sayılı ilamında;

‘’…Komşunun taşınmazını kullanma hakkına getirilen bu sınırlandırma zaruretten kaynaklanmalıdır. Davacının başka araç ve yöntemlerle ihtiyacını karşılamasının mümkün olması ve bunun da külfetinin çok ağır olmaması halinde mecra irtifakı kurulması komşudan istenemez. Burada fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi önemli bir rol oynar…’’ şeklinde belirleme yaparak fedakârlığın denkleştirmesi ilkesinin önemini vurgulamıştır.

Kanun koyucu mülkiyet hakkının aşırı kullanılması sonucunda ortaya çıkacak zararlara veya tehlikelere karşı TMK 730. Madde hükmü ile komşuları koruma amacı gütmüştür. Amaç ve özellik bakımından komşuluk hukukuna ilişkin olarak düzenlenen kanun hükmü gerçekten de komşuluk ilişkileri ve hukukuna ait hükümlere aykırılığı bir yaptırıma kavuşturmak için düzenlenmiştir. Bu sebeple doğal bir sonuç olarak hükmün kapsamından komşuların yararlanacağı sonucunu çıkarmak yanlış olmayacaktır.

  1. SORUMLULUĞUN ŞARTLARI

Yukarıda izah edildiği şekilde, taşınmaz malikinin sorumluluğu, objektif nitelikli kusura şartına bağlanmamış bir haksız fiil sorumluluğudur. Bu durumun doğal bir sonucu olarak, tüm şartlar mevcut olmak kaydıyla, ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kimse de aynı sorumluluğa sahiptir. Kusur bir sorumluluk şartı olmasa da ek kusurun varlığı; tazminatın belirlenmesinde ve illiyet bağının kesilip kesilmemesi noktasında belirleyici olmaktadır.

Taşınmaz malikinin TMK 730. Maddesine göre sorumlu tutulabilmesi için birtakım şartlar gerekmektedir. Bu şartlar şu şekildedir:

1- Hukuka aykırı aşırı kullanım

2- Zarar veya zarar tehlikesi oluşması

3- Uygun illiyet bağıdır.

2.1 Hukuka Aykırı Aşırı Kullanım

Her şeyden önce taşınmaz mülkiyetinin kullanılırken aşırı hareket edilmesi, malikin TMK 730. Maddesine göre sorumlu tutulabilmesi için gereklidir. Malikin hukukun sınırlarını aşarak hareket etmesi (hakkı olmayan şekilde davranması) bu anlamda aşırı kullanım sayılır. Hukukun sınırları noktasında kamu ya da özel hukuk açısından herhangi bir fark bulunmamaktadır. Aşırı kullanımın varlığı somut olayın şartlarına göre her durumda ayrı ayrı TMK 2. ve 4. Maddeleri uyarınca hâkim tarafından objektif kriterlere göre belirlenecektir.

Taşınmaz mülkiyetinin aşırı kullanımı olumlu davranışlarla olabileceği gibi olumsuz davranışlarla da gerçekleşebilir. Bu noktada aşırı kullanımın, maddi ya da manevi olması gibi özelliklerinin herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Maddi etkili kullanıma örnek vermek gerekirse, duman, koku, gürültü, sarsıntı vs. gibi sebeplerle aşırı kullanımlar sayılabilecektir. Manevi etkili kullanım da taşınmazın genelev işletmek amacıyla kullanımı şeklinde karşımıza çıkabilecektir.

Taşınmaz malikinin TMK 730. Maddesi anlamında sorumlu olması; aşırı kullanımın taşınmazın kullanımı ile ilgili olmasına bağlıdır. Yani meydana gelen zarar ile taşınmazın aşırı kullanımı arasında bir ilişki, illiyet bağı olmalıdır. Örneğin sahip olduğu bir yeri fırın olarak işleten malik, işletme anında, işletmeden kayıp düşerek bir kimseye zarar veren odun nedeniyle TMK md.730 uyarınca sorumlu olacaktır. Öte yandan zararı ortaya çıkaran olay malikin mülkiyet hakkını kullanımından kaynaklı ortaya çıkmamışsa TMK 730. Madde anlamında da sorumluluktan söz edilemeyecektir.

Bu duruma benzer olarak taşınmaz malikinin aşırı kullanımı mecburi bir sebebe dayanıyor ise, bir başka ifadeyle bu davranıştan kaçma imkânı yoksa komşu taşınmaz maliki bu duruma katlanmak durumunda kalacaktır. Bu durumda, komşu taşınmaz hukuka aykırı olmayan aşırılığın kaldırılmasını isteyemese de burada doğan zararların tazminini isteyebilecektir. Bu husus TMK 730. Maddesi 2. Fıkrasında ve 737. Maddesi 3. Fıkrasında düzenlenmiştir. Bu konuya ilişkin Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 28.3.2012 tarihli, 2011/11954 Esas 2012/3564 Karar sayılı ilamında ‘’..O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini göz önünde tutararak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır…’’ şeklinde hüküm kurmuştur.

2.2 Zarar veya Zarar Tehlikesi Oluşması

Taşınmaz malikinin sorumluluğunun ortaya çıkabilmesi için bir zararın meydana gelmesinin veya en azından güçlü bir zarar tehlikesi oluşmasının gerekliliği ifade edilmektedir. Kanun koyucu da TMK 730. Maddesi 1. Fıkrasında bulunan ‘’zarar gören veya zarar tehlikesi ile karşılaşan kimse’’ düzenlemesi ile bu şarta işaret etmiştir.

Eşyaya karşı ortaya çıkabilecek maddi zarar veya vücut bütünlüğüne yönelik cismani zararlar; mülkiyet hakkının taşkın kullanılmasından kaynaklanan zararlar olarak gösterilebilir. Burada zararın önemi; tazminat miktarının asla meydana gelen zarardan fazla olmayacaktır. Bu konuda Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 17.1.2014 tarihli, 2013/13666 Esas 2014/775 Karar sayılı ilamında, ‘’…Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz…’’ şeklinde hüküm kurarak zarar miktarının bilirkişilerce takdir edilerek tazminatın da bu tutara göre belirlenmesi gerektiğini belirtmektedir. Doktrinde birtakım görüşler aşırı kullanımın manevi zararlara da yol açabileceğini savunmaktadır. Yargıtay. 14. Hukuk Dairesi de 20.6.2013 tarihli, 7928 Esas 9444 Karar sayılı ilamında ‘’…Mülkiyet hakkının taşkın kullanılmasında cismani zarar söz konusu ise, kişilik haklarının zedelenmesi durumunda manevi tazminata hükmedilebilir…’’ şeklinde belirleme yapmıştır. Anca taşkın kullanım sonucu, maddi ya da manevi herhangi bir zarar meydana gelmemişse artık taşınmaz malikinin de sorumluluğundan söz edilemeyecektir.

2.3 Uygun İlliyet Bağı

TMK 730. Maddesi uyarınca bir sorumluluk doğması için meydana gelen zarar veya zarar tehlikesi ile taşınmaz malikinin aşırı kullanımı arasında bir nedensellik ilişkisi (uygun illiyet bağının) bulunması gerekmektedir. Ayrıca malikin ortaya çıkan zararlardan veya zarar tehlikelerinden sorumlu tutulabilmesi için aşırı kullanım ile zarar veya zarar tehlikesi arasındaki illiyet bağının kesilmemiş olması gerekmektedir.

Taşınmaz malikinin sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk hali olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle malik adına sorumluluktan kurtulma şansı tanınmamıştır.

Ancak illiyet bağını kesen; mücbir sebep, zarar gören veya üçüncü bir kişinin ağır kusuru gibi sebeplerden biri olduğu zaman taşınmaz maliki artık sorumlu olmayacaktır.

Mücbir sebebi; ‘’…önüne geçilmesi elde olmayan, istencin dışında oluşan durum…’’ şeklinde tanımlamak mümkündür. Taşınmaz malikinin alabileceği her türlü önlemi almasına rağmen önüne geçemeyeceği, hayatın olağan akışında beklenilmeyen, kaynağı malikin teşekkül ve çalışma alanı dışında bulunan olaylar mücbir sebebi oluşturmaktadır. Mücbir sebebe örnek olarak; deprem, toprak kayması, yıldırım düşmesi, hortum gibi olaylar gösterilebilir.

Bu doğrultuda doğrudan doğal olaylar neticesinde bir taşınmazın zarara sebebiyet vermesi nedeniyle herhangi bir sorumluluk doğmayacaktır. Çünkü bu ihtimalde zarar, malikin mülkiyet hakkını aşırı kullanması nedeniyle gerçekleşmemiştir. Malikin mülkiyet hakkını kullanımının önüne geçen bir durum söz konusudur. İşte bu durumda nedensellik bağı kesildiğinden taşınmaz malikinin sorumluluğu kalmamaktadır. Örneğin hortum sonucunda çatısı uçarak komşu evde zarara sebebiyet veren taşınmaz maliki ortaya çıkan zarardan sorumlu olmayacaktır.

Zarar görenin ağır kusuru malikin davranışını önemsiz kılacak yoğunlukta öne çıkmış ise bu durumda da illiyet bağının kesilmesi söz konusu olacaktır. Zira zarar gören kendi davranışı ile zarara sebebiyet vermiş olacaktır. Ayrıca zarara, taşınmaz malikinin isteği dışında taşınmaz üzerinde tasarruf eden üçüncü bir kişinin eylemi sebep olmuşsa taşınmaz malikinin sorumluluğu yine ortadan kalkacaktır.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 6.6.2017 tarihli 2015/11207 Esas 2017/3693 Karar sayılı ilamında‘’…Bina veya yapı eseri malikinin sorumluluğunu ortadan kaldıran, bir başka deyişle, zarar ile yapımdaki bozukluk ve özen eksikliği arasında uygun “nedensellik bağını kesen nedenler ise mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru ve üçüncü kişinin kusuru olarak belirlenmiştir…’’ şeklinde hüküm kurarak nedensellik bağını kesen nedenleri ortaya koymuştur.

3. DAVANIN TARAFLARI

Taşınmaz malikinin kanuni sınırları ihlal ederek taşınmaz mülkiyetinden kaynakları haklarını aşkın kullanması halinde zarar gören herkesin dava açıp açamayacağı hususu doktrinde tartışmalıdır. TMK 730. Maddesi ‘’ mülkiyet hakkını bu hakkın yasal kısıtlamalarına aykırı kullanması sonucunda zarar gören veya zarar tehlikesi ile karşılaşan kimse, durumun eski hâline getirilmesini, tehlikenin ve uğradığı zararın giderilmesini dava edebilir.’’ Şeklinde düzenleme yapmıştır. Ancak düzenlemede bulunan ‘’kimsenin’’ tam olarak kimi ifade ettiğine yönelik bir fikir birliği bulunmamaktadır.

Bir görüşe göre, kimse kelimesi geniş yorumlanacak ve taşınmazın aşırı kullanımından zarar gören veya zarar görme tehlikesi geçiren herkes bu davayı açabilecektir. Örnek vermek gerekirse; evin yanından yürüyerek geçen bir kişi, evde bahçe çalışması yapılırken kafasına gelen taştan ötürü TMK 730. Maddesi uyarınca dava açabilecektir.

Diğer bir görüşe göre ise kanun koyucu ‘’kimse’’ kelimesi ile komşuları kastetmiştir. Bu nedenle iş bu dava sadece komşular tarafından açılabilecektir. Bu noktada komşu kavramı sadece taşınmaz ile sınırı bulunan taşınmaz maliki demek olmayacak, geniş yorumlanacaktır. Mülkiyete bağlı hakların aşırı kullanımından zarar görev veya görme tehlikesi geçiren her taşınmaz sahibi komşu olarak yorumlanacaktır.

TMK 730. Maddesine göre açılacak davada davalı sıfatı taşıyacak kişi kural olarak taşınmaz malikidir. Ancak doktrindeki baskın görüş; taşınmazı sınırlı bir ayni hakka dayanarak kullanan kişilerin de bu anlamda sorumlu olacağını belirtmektedir. Öte yandan kira ilişkisi gibi bir alacak hakkı olması durumunda sorumluluk taşınmaz malikinin olacak, taşınmaz malikinin kiracıya rücu hakkı ise saklı kalacaktır. Taşınmaz malikinin işçileri veya aynı taşınmazda ikamet eden aile üyelerinin de malik ile birlikte sorumluluklarının bulunduğu konusu ise TMK. 369. Maddesi ve TBK 66. Maddesi gereğince tartışmasızdır. Güroy/Eren/Cansel’e göre; TMK. 712. Ve 713. Maddeleri uyarınca bir zilyet olağan veya olağanüstü zamanaşımı şartları gerçekleştiği takdirde bu çerçevede sorumlu olacaktır.

Zararın tazmini noktasında elbirliği mülkiyetinde paydaşların tamamı müteselsilen sorumlu olacaktır. Paylı mülkiyet söz konusu olduğunda ise doktrinde görüş birliği mevcut değildir. Fakat paylı mülkiyette de her paydaş normal bir taşınmaz malikinin hak ve yetkilerine sahip olduğundan paylı mülkiyette de paydaların müteselsilen sorumlu olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Zira sorumluluğun temeli malik olma durumudur. Kat mülkiyetinde ortak alanların kullanılması konusunda da aynı hâl cari olacaktır.

4. YETKİ VE GÖREV

TMK 730. Madde hükmü uyarınca açılacak davalara ilişkin yetki ve görev konusunda özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle de yetki ve göreve ilişkin genel hükümler geçerlidir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu 12. Maddesi uygulanamayacağından davalının ikametgâhı (yerleşim yeri) yetkili mahkeme olacaktır. Zira bu noktada ihtilaf taşınmazın aynına ilişkin değildir. HMK 2. Maddesi gereğince dava değeri fark etmeksizin görevli mahkeme ise Asliye Hukuk Mahkemeleridir.

Görev ve yetki konusunda; Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 9.5.2016 tarihli, 2015/140 Esas, 2016/5570 Karar sayılı ilamında‘’…Mahkemece, uyuşmazlığın idari eylem kapsamında olduğu, davanın idare mahkemesinin görev ve yetki alanına girdiği belirtilerek "yargı yolu caiz olmaması nedeniyle" davanın usulden reddine karar verilmiştir…komşuluk hukuku ilkeleri çerçevesinde olduğundan ve davanın adli yargıda görülüp esastan incelenerek sonuçlandırılması gerekirken, idari yargının görevli olduğundan bahisle davanın görev yönünden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir…’’ şeklinde hüküm kurmuştur.

5. İSPAT YÜKÜ

TMK 730. Maddesi birinci fıkrasında mevcut olan şartları ispatlama mükellefiyeti davacıdadır. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 25.06.2013 tarihli, 2013/7546 Esas 2013/9792 Karar sayılı ilamında‘’…İspat külfeti bulunan davacının sunduğu kanıtlar ile davasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Davacı, dava ve delillerini gösterdiği delil listesi dilekçelerinde “her türlü delile” dayandığından, davacıya davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir…’’ şeklinde hüküm kurarak ispat külfetinin davacı üzerinde olduğunu ortaya koymuştur.

Daha önceki bölümlerde anlatıldığı üzere davalı taraf da çeşitli nedenlerle uygun illiyet bağı kalmadığını ispat ederek sorumluluktan kaçınabilecektir. Hukuk Genel Kurulu 2014/289 Esas, 2016/163 Karar sayılı ilamında ‘’…İlliyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru veya üçüncü kişinin kusuru nedeniyle kesilebilir. Mülga BK’nun 58. maddesi kapsamında sorumluluğun doğabilmesi için illiyet bağının kesilmemiş olması gerekir. Doktrindeki kabul edilen görüşe göre illiyet bağının kesilmesi olasılığı dar yorumlanmalıdır. Her üç neden açısından da, illiyet bağının kesildiği iddiası, sorumlu kişiler tarafından açıkça ispatlanmadıkça kabul edilmemelidir. Bu bakımdan sorumluluktan kurtulmak oldukça zorlaştırılmıştır…’’şeklinde hüküm tesis ederek değerlendirme yapmıştır.

6. ZAMANAŞIMI

TMK 730. Madde kapsamında açılacak davalarda haksız fiillere ilişkin davalarda uygulanan süre uygulanacaktır. Bu süre TBK 72. Maddesine göre tazminat yükümlüsünün öğrenim tarihinden itibaren iki yıl ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıldır.

Aşırı kullanmanın oluşturduğu sonuçlar ve bu aşırı kullanım devam ettiği sürece söz konusu dava her zaman açılabilir. Tekinay’a göre tecavüzün meni ve tehlikenin önlenmesi için açılan davalar ayni bir hakka dayandıklarından sebep zamanaşımına uğramayacaklardır. Yine TMK 2. Maddesi dürüstlük ilkesi sınırlamaları ile bağlı kalmak şartıyla zarar veren fiilin durdurulması ve eski hale getirme bakımından da herhangi bir zamanaşımı uygulanmayacaktır.

7. HÜKÜM

TMK 730. Madde hükmü uyarınca açılan davalarda somut olayın şartlarına göre; zarar verici fiilin durdurulması ve tekrarlanmasının engellenmesi veya eski hale getirme istenebilir. Ek olarak ortaya çıkan zararın da karşılanması talep edilebilecektir. İlgili kanun hükmü genel olarak zarar konusunu düzenlediğinden daha önce bahsedildiği gibi maddi zarar ile beraber manevi zararlar da talep konusu olabilecektir. TBK 51. Ve 52. Maddeleri uyarınca davacının eğer var ise ortak kusuru ve diğer etkenler tazminat miktarının tespitinde dikkate alınacaktır. Ek olarak hâkim tehlikeyi gidermek için yapılması gerekenleri de belirleyecektir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 21.06.2006 tarihli, 2006/6156 Esas 2006/7222 Karar sayılı ilamında ‘’…O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hâkim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini göz önünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır…’’ hâkimin zararı giderici önlemlerden en uygununu bulup belirleyeceğini ortaya koymuştur.

8. BENZER SORUMLULUK HALLERİ

TBK 58. Madde hükmü TMK 730. Madde ile benzer nitelikte bir sorumluluk hali öngörmüştür. Ancak TMK 730. Madde hükmü ile birtakım farklar mevcuttur. Öncelikle TBK 58. Madde sorumluluğu daha spesifik bir alana yönelmiştir. Bu çıkarımda bulunmanın sebebi, sorumluluğun bulunması için bir bina veya yapıt malikinin mevcut olmasını arıyor oluşudur.

Ayrıca TBK 58. Madde uyarınca yapı maliki yapım bozukluğu veya eksik bakımdan doğan zararlardan mesuldür. TMK 730. Maddede malik aktif bir fiil ile haklarını aşarak bir zarar meydana getirmektedir. TBK 58. Maddede ise malikin olumsuz bir fiili mevcuttur.

TBK 58. Madde düzenlemesinde zarar genelde bir defada ve ani şekilde oluşurken TMK 730. Maddede düzenlenen zarar veren fiil genel itibariyle kesintisiz devam eden bir özellik göstermektedir.

Yine TMK 730. Madde hükmü yalnızca taşınmazlar için düzenlenmişken TBK 58. Maddesi taşınmaza özgülenen taşınır bir eserin sebep olduğu zararlar için düzenlenmiştir. Benzer nitelikte bir düzenleme de 9.8.1983 tarihli Çevre Kanununun 28. Maddesi ile vücut bulmuştur. Anılan maddeye göre:

Çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenler sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı kusur şartı aranmaksızın sorumludurlar. Kirletenin, meydana gelen zararlardan ötürü genel hükümlere göre de tazminat sorumluluğu saklıdır.

TBK 58. Maddede düzenlenen sorumluluk daha hafif ve spesifik iken burada düzenlenen sorumluluk ise TMK 730. Maddesine göre daha hacimli ve ağır düzenlenmiştir. Öncelikle kanun hükmünü daha ağır kılan şey sorumluları yalnızca maliklerle kısıtlamayarak çevreyi kirleten herkesi sorumlu tutmasıdır.

Ayrıca TMK 730. Madde düzenlemesine göre komşuların taşınmaz örf adet kurallarına uygun bir kullanım olduğu zaman oluşan zararlara katlanma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak Çevre Kanunu 28. Maddesine göre çevreyi kirletenlerin herhangi bir kurtulma imkânı mevcut değildir. Çevreyi kirleten her şekilde meydana gelen zarardan yani çevrenin kirlenmesinden mesul olacaktır. Doğal olarak bu madde hükmüne bağıtlanan bir taşınmaz da mevcut değildir.